25 Aralık, 2017

Bir Masalın Peşinde Brugge



Kuzey’in Venedik’i diye anılan Brugge. Bir Kasım ayı ve ben bu  masal şehrindeyim. Brüksel'e kadar gelip de bu şehri görmeden dönmemeli insan. II. Dünya Savaş'ında zarar görmeyen tek yer olarak , günümüze kadar bozulmadan gelmeyi başarmış mimarisiyle bizi gerçek bir Ortaçağ şehri olarak karşıladı Brugge. Modern Avrupa‘ nın ortasında yüzyıllar öncesi Ortaçağ’ını anımsatan bir masal sahnesi gibi, film dekoru için kurulmuş bir kasabayı andırdı bana. Şehrin tarihi ve turistik unsurlarını ortada bırakmış, etrafına yeni bir yaşam alanı daha kurmuş. 



Belçikalı ünlü yazar Georges Rodenbach 19.yüzyıl sonu Batı Edebiyatında önemli yer tutan ' Ölü Brugge 'adlı romanına şu cümleyle başlar: ' Batan gün büyük malikanenin sessiz koridorlarını karartıyor ve camların önünde tülden bir siperlik oluşturuyordu'. Rodenbach'ın romanındaki ' Kuzey'in Venedik'i 
olarak sıfatlandırılan Brugge zamanın durağan olduğu şehirler kategorisine dahil adeta.  Brugge, 2000 yılında Unesco tarafından Dünya Kültür Mirası listesine alınmayı çoktan hak etmiş. Sokakları, meydanları, kiliseleri, binaları, kanalları, şehrin müthiş dokusu üzerine çöken enfes çikolata kokularıyla burası Ortaçağ'dan kalma çok özel bir yer.


Brugge'un Tarihi 
Brugge Kuzey Avrupa'daki yerleşim birimleri arasında kimliğini bir bütün olarak koruyabilmiş nadir Şehirlerin başında geliyor. Kentin tarihi Belçika'nın kuzeyini teşkil eden ve "Flamanya" olarak bilinen bölgenin ilk dükü olan "Demirkol Baudouin"in, 837 yılında inşa ettirdiği şato ile başlamış. Kentin adı da bu söz konusu şatonun inşa mevkiinden kaynaklanıyormuş. Çünkü şato, Felemenkçe de "brugge" anlamına gelen köprünün yanı başında yükselmiş. Şatonun yapımından 15. Yüzyıla kadar altın devrini yaşayan Brugge, beş asır boyunca, hem Flamanya dükalığının merkezini oluşturmuş, hem de bu dönemde, Batı  Avrupa'nın en önemli ticaret sitesi konumunu kazanmış. Zenginlik ve ticaret ise, bir yandan, Brugge'nin Kuzey Almanya'da mevcut "Hansetik" deniz şehirlerinin dağıtım merkezine dönüşmesinde öte yandan da, kentin, Ortaçağ Avrupa'sının iplik dokuma odağını oluşturmasından kaynaklanmış. Söz konusu zenginlik ve tarihin yarattığı ilk ticaret burjuvazisi de, Brugge'yi hâlâ olağanüstü cazibeli kılan şehir mekânı ortaya çıkartmış. Kentliler, üstadı oldukları dantelleri nakışlarcasına, Felemenk mimarisinin ve Flaman güzel sanatlarının öncü şaheserlerini gerçekleştirmeye devam ediyorlar.


Kanallar boyunca inşa edilen Brugge'de, Saint- Sang Katedrali, Belfort Kulesi, Nötre Dame Kilisesi, Gruuthuse, Belediye Sarayı, Hal Binası, Saint-Jean Hastanesi ve Beguinage Manastırı, şehrin "altın çağ"ından kalma başyapıtlarıyla adeta başımı döndürüyor. Üstelik bugün bazıları müze olan binalarda Memling, Van Eyck ve Michel Ange gibi büyük ustaların tablo ve heykellerini de yer alıyor.


Orta Çağ'da popüler bir kent Brugge
Bruges'in sokakları, pitoresk kanalları ve yemyeşil surları boyunca gezinirken zarif gizemciliğine aşık oluyorum. Puslu kanalları ve kış havası ile kaplı Bruges daha romantik daha bir şiirsel hale gelmiş. Brugge sokaklarında dolaşırken kenti çekici çıkan şey, yalnız söz konusu yapıtlarla donanmış olmasının da ötesinde sihirli bir ortama sahip olmasını gözlemliyorum. Kanal köprülerinden birisini adımlarken, suya açılan pencereden dışarı bilinmedik bir klavsenin sesi vuruyor. Antikacılar pazarında sırdan bir Ortaçağ meddahı ağzından alevler fışkırtıyor. Çok Katolik rahibeler, yalnız önlerine bakarak Beguinage Manastırına doğru yürüyorlar. Gruuthus'nin önünde ve dönemecinden, sessiz bir kayık çıkıyor. Brugge'da zaman duruyor. Gerçekten duruyor. Kuzey denizi taraflarında batan gün camların önünde tülden siperlik oluşturuyor. 


Bir zamanlar bir liman kenti olan Brugge, sahil olarak kaymış olmasına rağmen su altında bir şehir olamaya devam ediyor. Birçok kanal Kuzey Denizi'ne bağlayan bir ağın parçası. Kent merkezinde bulunan kanallardan en romantiği ise Groenerei olanı. Brugge'da yapılacak en iyi şey, kanalların ve sokakların akışına göre şehirde dolaşmak. Ana su yolunun üzerindeki iskelelerden kanal turu yapan turist tekneleri ile kanal turu yapmak. Altı ayrı dilde rehberlik hizmeti de bulunuyor. Cumartesi günleri kanal boyunda kurulan Antikacılar Pazarı'nda ise, bulunmadık şey yok. Belediye Meydanı'ndaki kahvelerde, Manastır biraları içmek gerekir.


Brugge'da Nereleri Görmeli? 
Brugge’ün sihri ise ilginç ayrıntılarda gizli aslında. Şehrin dar sokaklarında birbirinden ihtişamlı binaları gezerken kendinizi bir anda etrafı ormanlarla kaplı Minnewater Gölü’nün kenarında bulabiliyorsunuz. Bu göle asında ‘aşk gölü’ deniyormuşBembeyaz kuğuların süzülerek yüzdüğü, yeşilliklerle sarmalanmış göle ulaştığınız anlarda yüzünü gösteren güneş, romantizmi unutmuyor. Bu masalsı şehir üzerinize yağdırdığı ani yağmurlarla var olmanın dayanılmaz hafifliğini yaşatmayı da ihmal etmiyor.


Rozenhoedkaai, en çok fotoğraf çekilen yerlerden birisi. Brugge'da bir sokak olan Rozenhoedkaai yaz ya da kış sabah ya da gece güneşi ya da yağmur yağarken bu canlı sokağa uğramadan dönmeyin. Brugge’ün bu kadar ihtişamlı olmasını sağlayan yerlerin başında 122 metrelik yüksekliğiyle Our Lady’s Church (Bizim Leydi Kilisesi) geliyor.Büyük bir kulesi olan The Church of Our Lady’yi Brugge gezilerinde ziyaret etmeden olmaz. Brugge şehrinin her yerinden görülebilen bu kulenin uzunluğu 122 metre. Şehirdeki en uzun yapı olmasının yanı sıra dünyadaki ikinci en uzun tuğla yapımı kule olarak biliniyor. En uzun tuğla yapı Almanya, Landshut’ta bulunan 130 metre yüksekliğindeki Aziz Martin Kilisesi’ymiş.

Zamanında Brugge şehrinin etrafına giriş çıkışları düzenleyen ve saldırılara karşı koruma amaçlı yapılmış şehir kapıları ( Gates ) inşa edilmiş. Minnewater da şehrin sınırlarına yakın.Bununla birlikte, 
Kruispoort, Brugge'un en iyi korunmuş şehir kapılarından.13. yüzyılın sonunda, Brugge, kalın duvarlara ve hem hendek hem de denizle bağlantılı bir kanaldan halkalıymış. Kanal, bir Ghent-Ostend ağının parçası olarak kalmış ve önemli mavna trafiğini görmüş. Duvarlar 1780'lerde yıkılmış, ancak orijinal sekiz kapının dördü hayatta kalmış. Bunların en iyi korunmuş olan Kruispoort, aslında 1402 yılında inşa edilmiş, son derece kalın duvarlarla kaplanmış. Gentpoort kısa bir süre önce restore edilmiş ve şehrin savunması ve güçlendirilmesi hikayesine ithaf edilmiş küçük birde müzesi  bulunmakta. 


Brugge'un görülmesi gereken birçok müzesi bulunuyor. Groeninge Müzesi şehrin önde gelen müzelerinden. Felemenk ustaların ve çağdaş Belçika ressamlarının önemli tuvalleri bulunuyor.
Gerander David  ve Hieronymus Bosch'ın olduğu gibi, şehirde kendisine adamış bir müze olan Alman doğumlu ustası Hans Memling Groeninge'de yer alıyor. Ancak Jan van Eyck'in, dini konularda yaptığı resimlerin, ortaçağ günbatımında Bruges'in kozmopolit doğasını yakaladığı görkemli ve çarpıcı eserleri de göze çarpıyor. 

Brugge şehrinin yüzyıllar boyu kalbi olmuş, tam bir kare şeklindeki bu meydanda tarihi binaların yanı sıra alışveriş ve yemek için alternatifler, fayton turu için kalkış noktaları bulunuyor.  Belediye binası ve şehrin ana siluetini oluşturan  300 yıllık Çan kulesi (Belfry of Brugge) bu meydanda bulunuyor. Çan kulesinin içine girmek ve kuleye çıkabiliyorsunuz.

Brugge ve dantel çok eski zamanlardan beri ayrılmaz bir şekilde birbirine bağlıymış. Brugge kadınlarının dörtte biri bile halen dantel yapıyormuş. 


Brugge, tam anlamıyla “çikolata kokan bir  şehir”. Şehre girdiğiniz an itibariyle çeşit çeşit çikolata, waffle ve kurabiyeler karşılıyor sizi. Her dükkandan vanilya ve çikolata kokuları geliyor, karşı koymanız mümkün değil.  Çok sayıda çikolata dükkanı var, fakat ürünlerin çoğu aynı kalitede.

Burg meydanı, şehrin Grote Markt’tan sonraki en kalabalık ve işlek ikinci meydanı. Kutsal Kan Bazilikası ve Adalet Sarayı ‘da burada bulunuyor. Brugge’un kalbinde mükemmel korunmuş bir Gotik meydan. Şehrin hiçbir yerinde bu dönemin ihtişamın ve zenginliğini daha iyi ifade eden bir yere rastlamadım. 

Birçok bina 16. yüzyılda veya sonrasında tekrar inşa edilmiş ancak Belçika'nın en eski belediye binası olan Stadhuis hala orijinal 1376 tasarımına sadık kalmış. Birinci kattaki Gotik Salonunda muhteşem orijinal ahşap bir tavan bulunuyor. 



Bu güzel müzisyene rastladık yolda. Sokakta ki insanlara nasıl güzel bir enerji ve mutluluk saçıyordu.

Brugge'a nasil gitmeli derseniz ? Brüksel'den 90 km uzaklıkta yer alıyor.Yani Brüksel'e geldiğinizde buraya çok rahatlıkla günü  birlikte gelip gezebilirsiniz. Otomobille, E 5 otoyolundan Oostende yönüne doğru hareket etmek, Gent'i geçtikten sonra da Brugge sapağından çıkmak gerekir. Brüksel'den ise hemen her saat başı yine Oostende istikametine doğru kalkan trenler, Gent'den sonra Brugge istasyonunda duruyor. 

Neler Yapılmadan Dönülmemeli?

Brugge'de yapılacak en iyi şey, kanalların ve sokakların akışına göre şehirde dolaşmaktır.
Brugge'da ki en iyi midyeci olan Den Gouden Karpel'de  mutlaka tencere midye yenmeli. 
Mark Meydanının en ünlü kafesi olan Craenenburg Cafe'ye uğrayıp bir kahve keyfi yapılmalı. 
Bira, Brugge'de yiyecekler kadar ciddiye alınır. De Halve Maan Brewery  bu işi iyi bilenlerden. 




2 yorum: