21 Şubat, 2017

Seyahat | Bir Masal Şehri Heidelberg

Strasbourg seyahatim sırasında, sadece 1,5 saatlik uzaklıktaki Almanya'nın en romantik şehirlerinden birisi olan Heidelberg'e gitmemek olmazdı. Arabayla Strasbourg'dan Fransa-Almanya sınırını geçip şehre ulaşıyoruz. Ancak Heidelberg'e direk ulaşmak isterseniz en yakın havalimanı Frankfurt. Buradan şehir yaklaşık olarak 88 km. Almanya’nın aşk şehri olarak tanımlanan, aslında pek de çok kişinin bilmediği masal gibi bir şehir Heidelberg. Almanlar “Wege Der Romantik” diyorlarmış, yani Almanya'nın en romantik şehri. Heidelberg Almanya'nın en güzel şehirlerinden birisi olarak kabul ediliyor. Kale, eski şehir ve romantizmin, şairlere ve sanatçılara esin kaynağı olan tepelerle çevrili Neckar nehri kıyısına kurulmuş bugün dünyanın dört bir yanından milyonlarca ziyaretçiyi adeta büyülüyor. Yalnız burada romantizmden çok daha fazlası var. 

Heidelberg, Ormanlarla kaplı dağların arasında gizlenmiş, pastoral manzarasıyla ve yemyeşil tepelerin arasından akan Nectar Nehri'nin kenarına kurulmuş birçok insana göre Almanya'nın en güzel şehri olarak gösteriliyor. Bu kozmopolit, samimi, insan odaklı ve hareketli üniversite şehri 15 ayrı mahalleye sahip yaratıcı şehir,yaşamak için bir çok iş adamı ve akademisyenler için cazip bir şehir haline gelmiş. 
Heidelberg Almanya'nın güneybatısında Baden-Württemberg eyaletinde yer alan Ren ve Neckar nehirlerinin arasında kalan vadide konumlanmış yer.1386 'da kurulmuş ve Almanya'nın en eski şehri arasında. Odenwald Ormanının içinde yer alması onu daha çekici bir hale getirdiği açıkça görülebiliyor. Beni en çok etkileyin özelliklerinden birisi  dağlık olmasıydı. Sokakların ve caddelerin arkasından görünen muhteşem dağ görüntüsü sizi sanki bir masal şehrinde gibi hissettiriyordu. Ben Aralık ayında orada olduğumdan dolayı havanın soğukluğu tarif edilemezdi fakat bu manzaraya her şey değerdi doğrusu. 
Heidelberg Tarihi 
Bu şehrin beklide en büyük özelliği II.Dünya Savaşında bombalanmamış tek Alman şehri olması. Bu nedenle diğer Alman şehirlerinin aksine hala orijinalliğini koruması. Şehir yukarıdan bakıldığında antik Çağ’a ait bir şehir gibi görünüyor. Gerçekte de öyleymiş. Tarihi antik çağ Roma İmparatorluğu dönemine kadar uzanıyormuş. Özellikle şehrin bugünkü Neuenheim bölgesinde halen Romalıların izlerini görebiliyorsunuz. Orta çağ döneminde şehir daha çok etrafında bulunan kentlerin Manastırlarına bağımlı kalmış. 1225 yılından yeni çağ başlangıcına kadar kraliyetin yerleşim yeri olmuş. Dolayısıyla bu bölgeye Kurpfalz deniyormuş. Üniversite bu zamanlarda 1386'da kurulmuş ve Almanya'nın  halen en eski üniversitesi unvanını da elinde bulunduruyor. 1600'lü yılların ikinci yarısının sonlarına doğru kent Fransızların saldırılarına uğramış hatta bazı yerleri ele geçirilmiş, o dönemde eski şehir (Altstadt) ve Saray tahribata uğramıştır. 1840'larda döşenen Mannheim-Heidelberg arasındaki tren yolu, Baden bölgesinin ilk tren yolu olma özelliğinde taşıyor. II. Dünya Savaşı’ndan sonra, Almanya'nın savaştan yıkılmadan kalmış olan ender kentlerinden biri olmuş. Eski şehir Altstadt ve Sarayı UNESCO tarafından dünya insanlı mirası listesinde bulunuyor.

Heidelberg Kalesi
Şehri keşfetmeye Heidelberg Kalesi ile başlıyoruz. Şehrin en önemli yapılarından birisi burası. Neckar Nehri'nin ikiye böldüğü yeşillikler içindeki bu küçük şehir  Heidelberg Kalesi ve eski köprüsüyle adeta bir tablo görünümü yaratmış. Dünyada inşa edilen her kale gibi bu kalede, savunma amaçlı yapıldığından dolayı şehrin geliş yollarını en iyi görebileceğiniz bir konumda.13. yüzyılda inşa edilen kalenin, kırmızı kum taşları kullanılarak yapılmış. Kalenin bazı bölümleri yıkılmış, bazı bölümleri ise restore edilmeye çalışılıyor olsa bile şehrin en güzel manzaralarını yakalayabileceğiniz muhteşem bir kale.  Kalenin girişinde görkemli bir saat bulunuyor. Kalenin avlusu ise gerçekten heybeti. 1957 yılından günümüze kadar uzanan Alman Eczane Müzesi yer alıyor. Eczane Müzesinde ise bitkilerin iyileştirici özelliklerinin ilaç sektöründe  kullanılmaya başlanmasının tarihsel süreci, kullanılan malzemeler sergilenerek anlatılmaya çalışılmış. Ayrıca dünyanın en büyük ahşap şarap fıçısı bulunuyor. Fıçı 1751 yılında yapılmış 185500 litre hacmin deymişKaleye isterseniz yürüyerek de çıkabilirsiniz ama isterseniz teleferik(Bergbahn )ile de çıkabilirsiniz. Kaleye giriş ücretli, fotoğraf meraklılarının buraya mutlaka çıkmasını öneririm ki şehir tam ayaklarınız altında ve çok iyi karelerle dönebilirsiniz. Kaleyi gezdikten sonra Heiliggeistkirche kilisesini gezebilirsiniz. Kaleden çıktıktan sonra aşağıda tarihi köprünün kapısı karşınıza çıkıyor. Burada kaleyi arkanıza alıp çok güzel resimler çekilebilirsiniz.
Kaleden ayrılıp meşhur Altstadt'ı görmek için yola koyulduk. Altstadt, tarihi şehir merkezi anlamına geliyormuş, meşhur Hauptstraße meydanına ulaşmak için buradan geçiyoruz. Şehrin kalbinin attığı en meşhur caddesi olan Hauptstrasse, Neckar Nehri ile görkemli kalesi arasında kalıyor. Hauptstraße caddesi 1,5 km uzunluğunda iki tarafı alışveriş dükkanlarıyla ve küçük restoranları boyunca uzanan kafelerin arasında yürürken Heidelberg'in tarihi evlerini izlemek oldukça güzeldi. Almanya’nın en uzun yaya yolu HauptstraBe, şehrin en kalabalık caddesi. Likör butikleri, kafeleri ve restoranlarıyla kalabalıktan hoşlananlar için caddede yürümek çok keyifli.  Sume Çeşmesi’nden başlayan ve Bismarc Meydanı’na kadar uzanan bu caddenin ara sokaklarındaki tarihi evler sizi zamanda yolculuğa çıkarıyor. Arnavut kaldırımlı sokaklarda yürürken kendinizi Ortaçağ’da zannediyorsunuz.
Şehrin en ünlü dondurmacısı olan Schmelzpunk ve en şirin kafesi olan Moro Cafe burada yer alıyor oturup bir kahve denenmeli. Ana cadde aynı zamanda pek çok ara sokağa da bağlanıyor. Ara sokakların hepsinde ayrı bir tarih, ayrı bir müze bulunuyor. Bunlardan bir tanesi '' Deutshes Verpackung Mueseum' Alman Paket Müzesi. Bu müzede eski Alman ürün paketlerini görebilirsiniz.

Hauptstrasse caddesinden aşağı doğru yürüdüğümüzde, Marktplatz Meydanına çıkıyoruz. Ortasında Herkül heykeli ve çeşme bulunan meydanın çevresinde çok sayıda hediyelik eşya satan dükkanlar ve kafe ve restoranlar yer alıyor. 1700'lü yıllarda şehri savunan halkın kahramanlığını simgeleyen anıtın orjnali Kurpfälzisches Müzesi’nde bulunuyor. 1717-19 yıllarında arasında yapılmış ve meydanın kale tarafındaki iki önemli yapısından biri olan Büyük Dük Sarayı, 1805’ten sonra Baden mahkemesi tarafından kullanılmış. 1920’den bu yana ise Heidelberg Bilimler Akademisi olarak kullanılıyor. Bu meydana geldiğinizde Cafe Gundel'e uğrayıp meşhur Alman pastasını denemeden dönmeyin. Pastahane iki yıl üst üstte Almanya'nın eniyi pastahanesi unvanını almış.
Şehrin, kale ile beraber en önemli yerlerinden biriside Alte Brücke ( Eski Köprüdür). 1788 yılında yapılan Eski Köprü, İkinci Dünya savaşı sırasında Alman askerleri tarafından yıkılmış. Ancak savaş sonrasında halkın kendi arasında topladığı para ile 1947 yılında tekrar inşa edilmiş. Köprünün gerçek adı Carl Theodor Köprüsü olarak geçer. Köprü ismini yapan kişiden almış. Köprünün girişinde Schuldtürme adı verilen ikiz kule bulunuyor. 
Carl Theodor Köprüsünden devam edildiğinde hemen Filozoflar Yolu ( Philosopheneng)'na değil fakat bu yola ulaşmanızı sğlayacak Schlange-Weg ( Yılan Yolu) yani patikaya çıkıyorsunuz. Kutsal Dağ üzerinde bulunan Filozoflar yolu ulaştığınızda batıya doğru dönmenizi öneririm. Batı kısmında güzel bir Japon bahçesi bulunuyor. 17-18.yy’a kadar başka bir isimle anılan bu yol, üniversitenin profesörleri ve filozoflarının burayı güzel bulmalarından ve burada, Neckar kıyısında, yol boyunca yürüyüp, düşünüp, konuşmalar yapmalarından sonra Filozoflar Yolu olarak anılmış.

Heidelberg, Orta çağdan kalan miras şatolar, kaleler, köprüler gibi kültürel eserlere sahip şehirlerinden bile hareketli ve canlı bir gece hayatına sahip. Hareketli meydanları, Heidelberg Kalesi, Karl-Theodor Köprüsü, Neckar Nehri, renkli gece hayatı, Hauptstrasse gibi nefis sokaklarıyla küçük, ama rengârenk bir şehir  olan Heidelberg, 19. Yüzyılda, “A Tramp Abroad” adlı kitabını yazarken burada kalan Mark Twain’in de övgülerini aldığını hatırlatayım. Yolunuz bu şehre yakın bir yerlere düşerse bu güzel şehre uğramadan dönmeyin.

En son olarak şehirde görülmesi gereken yerleri de sıralamak istedim. Özellikle Freidrich Ebert'in doğduğu ev, Carl Bosh Müzesi, Bertha Benz Memorial Route, Anton Praetorius. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder